Dünyanın göçmen dramına bakış açısını değiştiren Suriyeli Aylan bebeğin ölümüyle ilgili olarak görülen davanın ilk duruşması Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı.
Aylan Kurdi, ağabeyi ve annesinin de aralarında bulunduğu 5 kişinin öldüğü tekne batması olayında tutuklanan Suriyeli iki sanığın 35’er yıl hapsi istemiyle yargılandığı davada tutuklu sanıklar, gerçek suçlunun Aylan’ın babası Abdullah Kurdi’nin olduğunu söyleyerek beraatlerini istediler.
Tutuklu sanıklar Mwafaka Alabash ve Asem Alfrhat’ın göçmen kaçakçılığı yapmak ve taksirle ölüme neden olmak suçlamasıyla yargılandığı davaya sabah saatlerinde jandarma nezaretinde adliyeye getirilmeleriyle başladı.
Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve Adalet Komisyon Başkanı Dr. Yakup Yıldız başkanlığında görülen duruşmada, sanıkların kimlik tespitlerinin ardından ifadeleri alındı. Suriyeli sanıklardan ilk olarak ifadesi alınan 37 yaşındaki Asem Alfrhat, kendisinin bu olayla bir alakasının olmadığını belirterek şunları söyledi:
“Ben Şam’da köklü bir aileye mensubum. Ailemiz ticaretle uğraşır. Eşim Nor ile birlikte Avrupa’ya gitmeyi düşünüyorduk ama yaşanan zorlukları görünce vazgeçtik. Bunun üzerine Suriye’deki yakınlarım ve Avrupa’da bulunan kardeşimle Türkiye’de yaşamaya karar verdik. İş ortağım Ahmet Hajcar ile Bodrum’da otel veya pansiyon kiralamak için 14-15 Ağustos günlerinde Bodrum’a geldik. Bodrum’da Ebu Hüseyin isimli Mwafaka Alabash ile tanıştım. Benim bu olayla ilgili olarak 8 bin EURO aldığım iddia ediliyor. Ben kimseden para almadım. Neden burada olduğumu ve 5 aydır tutuklu olduğumu anlamıyorum” dedi.
Sanık Alfrhat tercüman vasıtasıyla yaptığı savunmasına şu sözlerle devam etti:
“Yaşanan olaydan sonra benim ailem, tekne kazasında ölenlerin yakınlarıyla ve kazadan sağ kurtulanlarla görüştü. Onlar yaptıkları görüşmeler sonunda bana bu işi yapanların başında Abdullah Kurdi geldiğini ve olaydan sonra televizyonlara çıkarak kahraman olduğunu söylediler” dedi.
Tutuklu yargılanan diğer sanık Mwafaka Alabash ise savunmasına tekne kazasından sağ kutulan Aylan bebeğin babası Abdullah Kurdi’yi suçlayarak başladı. Bir süredir Antakya’da yaşadığını ve 13 yaşında hasta oğlunun daha iyi şartlarda yaşaması ve tedavisi için Avrupa’ya kaçmak için Bodrum’a geldiği ifade eden Mwafaka Alabash sözlerine şöyle devam etti:
“Bana Bodrum’a gidince Abdullah Kurdi adındaki kaçakçıyı bulmam söylendi. Abdullah Kurdi’nin ünlü bir kaçakçı olduğunu şuan kaldığım cezaevinde bulunanlar bile biliyor. Olaydan 10 gün önce Bodrum’a geldim. Bodrum’da bir restorantta Abdullah Kurdi ile buluştuk. Yanımda Asem Alfrhat ve Yunanistan’a kaçacak olan diğer göçmenler birde Türk organizatör vardı. Göçmenlerden paralar toplandı ve Türk organizatöre verildi. Beni de Türk’ün yanında bıraktılar. O gece kaçacaklar Yunanistan’a ulaşıncaya kadar Türk organizatörün yanında kalacak göçmenler Yunanistan’a ulaştıktan sonra organizatörün toplanan parayla gitmesine izin verecektim. Yaptığım bu iş karşılığında Abdullah Kurdi benim ücretsiz olarak Yunanistan’a geçişimi sağlayacağını söyledi” şeklinde ifade verdi.
O gece yaşananlarla ilgili konuşmasına devam eden Mwafaka Alabash tekneyi hiç görmediğini belirterek savunmasına şu sözlerle devam etti:
“Restorantta buluştuğumuz günün gecesi 3 tane araç gelerek Yunansitan’a gidecek olanları götürdü. Bende o gece saat 03:00’e kadar bir araç içerisinde Türk organizatörle birlikte kalarak karşı taraftan haber gelmesini bekledim. Gece saat 03.00 gibi 3 kişi gelerek aracın camına vurdu. Bir şeyler konuştular ve yanımdaki adamla birlikte gittiler” dedi.
Tekne kazasının ardından geceyi Bodrum’da bir parkta geçirdiği ifade eden Mwafaka Alabash Antakya’ya giden Asem Alfrhat’ı telefonla arayarak parlarla kaçan kişilerin peşine düşeceklerini ve paraları geri alacaklarını konuştuklarını söyledi. Bir kaç gün sonra kiralık bir otomobille Bodrum’a gelen Asem Alfrhat ile birlikte organizatörlerin peşine düştüklerini belirten Mwafaka Alabash Iraklı Ahmet adında birine ulaştıklarını dile getirdi. Bodrum Garajı yakınlarında Iraklı Ahmet adınada biri ile buluştuklarını beyan eden Mwafaka Alabash orada Jandarma tarafından yakalandıklarını söyledi.
Mwafaka Alabash ifadesinin devamında kazadan iki gün sonra Abdullah Kurdi’nin kendisini telefonla arayarak o gece yanında olduğum Türk organizatörü nasıl elimden kaçırdığımı sordu, dedi. Telefon kayıtlarının incelenmesi durumunda doğruyu söylediğinin ortaya çıkacağını belirten Alabash organizatörlerle bir ilişkisinin olmadığını ileri sürdü.
Sanıkları dinleyen Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Dr. Yakup Yıldız, Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadelerle çelişkiler olduğuna dikkat çekerek sanıkları sorguladı. Sanıklar bu duruma, Savcılıkta ifade sırasında bulunan tercümanın Arapçasının yetersiz olduğunu ileri sürerek kendilerini savundu.
Duruşmada hazır bulunan sanık avukatları, sanıkların beraatlerini isteyerek salıverilmelerini talep ettiler. Avukatlar ayrıca bilirkişi heyetinin raporuna da itiraz ettiler.
Kendilerinin kimseden para almadığını, asıl işi organize edenlerin 2 Türk ve 2 Suriyeli olduğunu iddia eden sanıklar suçsuz olduklarını söylediler. Duruşmada, kazadan sağ kurtulanların alınan ifadelerine de yer verildi. İfadelere göre, Ebu Hüseyin takma adlı Suriyeli sanık Mwafaka Alabash’ın kendilerinden toplam 11 bin 250 EURO para aldığını ve Türk organizatörlerle birlikte olduğunu teşhis ettikleri ortaya çıktı.
Bodrum Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ilk duruşmasında sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, duruşmanın 2 Mart tarihine ertelenmesine karar verildi.
Duruşma sonrasında gazetecilere açıklamalarda bulunan sanıklardan Mwafaka Alabash’ın Avukatı Kemal Ertuğrul, Bodrum kıyı şeridinde bu suçun ne kadar çoklukla işlendiği hatırlatarak, çoğu zaman bu türde ölümlerin olduğu büyük mağduriyetlerin yaşandığına dikkat çekti.
Konuyla ilgili özellikle hukuki nitelendirme olarak sapla samanı birbirinden ayırması gerektiğini savunan Avukat Kemal Ertuğrul:
“Bu olayın organizatörleri hiç bir zaman yakalanmıyor. Bu olayda sanık olarak yargılananların çoğu aslında bu suçun mağdurları. Bu dosyada benim müvekkilimde Suriyeli ve bu suçun gerçekten mağdurlarından birisi. Yakınlarıyla birlikte o da kaçak göçmen durumunda. Ancak bu sebeplere rağmen hukuki nitelendirme konusunda bir kargaşa olduğu için bana göre, tutuklu olarak yargılanmakta. Dosyada bilir kişi incelemesi var. Bilir kişi incelemesinde de suçta kullanılan botla ilgili denize elverişlilik konusunda rapor verilmiş. Ancak bilir kişinin yetkisinin bundan ibaret olması gerektiğini düşünüyorum. Oysa ki bilir kişi bu konuda mevcut sanıklar hakkında, birisi de benim müvekkilim dahil mevcut sanıklar hakkında, ‘kast ve kusur konusunda da yorum yapmıştır. Bilir kişinin hukuki nitelendirme yapması hukuken zaten uygun değildir. Mahkemedeki yargılamanın hukuk, nitelendirmesi mahkemeye aittir” dedi.
Abdullah urdi’nin sanık pozisyonunda çıkarılmasını eleştiren Avukat Ertuğrul sözlerine şöyle devam etti:
“Bu dosyada bir takım ayırma kararları var. Bir takım takipsizlik kararı verilmiş dosya var. Bugünkü görülen dosyada da açıkça şekillendiği üzere, Abdullah Kurdi isminde bir kişi var. Bütün beyanlar açıkça bu kişiyi göstermesine karşın, her nasılsa gerekçe olarak da hakkında iddialar olmasına rağmen yeterli delil bulunmamasından ötürü hakkında ek kovuşturmaya yer yoktur diye verilmiş karar var. Bu sepele de bu aşamada yargılamaya dahil edilmesi pek mümkün gözükmüyor. Ama buda bizim müvekkillerimiz açısından bir mağduriyet. Diğer sanık hakkında güzel bir şey söyledi. Dedi ki ‘bu suçu örgütleyen kişi televizyonda çıkıp kahraman oldu’ diye. Bu da trajikomik bir durum. Bakalım inşallah önümüzdeki duruşmada daha iyi bir sonuç almayı umuyorum. Tekneyi süren kendisiyle birlikte ailesini Yunanistan’a götürmeye çalışan kişi o. Bu açıkça belli. Bu diğer mağdurları mahkemeye getirme olanağına pek sahip değiliz. İletişim kurmakta zorlanıyoruz. Yoksa onların tamamını burada dinletme durumu olsa belki durum daha bir net olabilecek. Fakat şimdilik durum budur” şeklinde konuştu.